Olası Kastın Bilinçli Taksirle İnce Çizgi Ayrımı

  • Ana Sayfa
  • Blog
  • Olası Kastın Bilinçli Taksirle İnce Çizgi Ayrımı
Olası Kastın Bilinçli Taksirle İnce Çizgi Ayrımı

Olası Kastın Bilinçli Taksirle İnce Çizgi Ayrımı

Bu çalışmada, olası kast ile bilinçli taksir arasındaki ilişki, hem benzerlikleri hem de ayrılıkları nedeniyle ele alınmaktadır. Adi taksir ve taksiri ortadan kaldıran durumlar bu inceleme kapsamına alınmamış, yalnızca bu iki kavramın tespiti, sonuçları ve sorumluluk açısından karşılaştırması yapılmıştır. Bu bağlamda, bilinçli taksirin kabulü için gereken kriterler belirlenirken, basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki farklar tartışılmayacaktır. İlgili ayrım için başka kaynaklara başvurulabilir. Benzer şekilde, basit taksirin geçerli olmadığı durumlar da diğer incelemelere atıfla bırakılmaktadır.

Ceza hukukunda, suç olarak düzenlenen hukuka aykırı eylemi gerçekleştiren kişinin, eylem sırasında ruhsal durumu, suçun manevi unsuru olarak nitelendirilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bu unsur, temel olarak kusur şeklinde kast ve belirli durumlarda taksir olarak; bazı suçlarda ise ayrıca amaç ve gerekçe olarak sınıflandırılmıştır. Olası kast ve bilinçli taksir, kast ile taksirin alt türleri olarak ortaya çıkar. Olası kast, doğrudan kasta kıyasla kişiye daha hafif ceza öngörürken; bilinçli taksir, adi taksir durumundaki failden daha ağır ceza uygulanmasına neden olur. Bu nedenle, her ne kadar bu iki kavram birbirine yakın görünse de, sonuçları ve ağırlıkları bakımından belirgin şekilde ayrılırlar.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki,

Daha önceki manevi unsur ve kusur konulu yazılarımızda belirttiğimiz gibi, kastın olası hali diye bir şey söz konusu değildir; suçun sübjektif unsuru olan manevi unsurda kast ya mevcuttur ya da yoktur. Fail, bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği eylemden doğacak sonucu bildiği ve istediği takdirde kasttan bahsedilir; bildiği halde istemediği durumda ise kanun koyucu tarafından öngörülen taksir dereceleri devreye girer. Sonucu öngörüp de gerçekleşmeyeceğini düşündüğünde bilinçli taksir; istememekle birlikte kabullendiğinde ise taksirin ağır biçimi söz konusudur. Ancak kanun koyucu, bu sübjektif sorumluluk türünü "Taksir" başlıklı TCK m.22'de değil, "Kast" başlıklı m.21/2'de düzenlemeyi tercih etmiştir. Teoride bu ayrım tartışmalı olsa da, uygulamada olası kast ile bilinçli taksir arasındaki farklar, suça teşebbüs dahil çeşitli durumlarda karmaşık bir hal almıştır. Bunun nedeni, her iki kusur türünden doğan ceza sorumluluğunun ağırlığı ve ceza adaletsizliğidir. TCK m.22/3'te bilinçli taksir için öngörülen ceza, taksirle ölüme veya yaralanmaya yol açan suçlar olan TCK m.85 ve m.89'u dikkate aldığımızda, fail için her ölünden veya yaralanandan ayrı sorumluluk tanımlanmadan, eylemden kaynaklanan toplu ceza öngörülür. Olası kastta ise TCK m.21/2 ve buna bağlı kasten öldürme ile yaralama suçları (TCK m.81, m.82, m.86, m.87) uyarınca, her sonuç için faile ayrı ceza yüklenir. Bu ceza adaletsizliği nedeniyle, olayın ciddiyeti, kamuoyu tepkisi ve sonuçlar, bilinçli taksir ile olası kast seçiminde etkili olabilir. Örneğin, uçağa veya önemli bir toplantıya yetişmek için trafik kurallarını hiçe sayan, hız limitini ve ışıkları umursamayan bir failin, başka bir araca veya yayalara çarpması durumunda, sonuca yönelik istek veya kabullenme yoksa, şoförlük deneyimi ve çevikliğine güvenerek istenmeyen sonucun gerçekleştiği düşünülerek bilinçli taksir tercih edilebilir. Buna karşın, bir yangın veya sel felaketinde kayıplar ve yaralanmalar için, olayın kamuoyundaki etkisi, sonucun ağırlığı ve travmatik niteliği gözetilerek, kusur belirlemesi sırf sonuca dayalı yapılabilir ve adaletin sağlandığı varsayılabilir. Oysa ceza hukukunun ilkeleri, fonksiyonları ve amaçları açısından istenen bu değildir. Asıl hedef, maddi gerçeğe ve adalete ulaşmaktır; bir hukuk devletinde bunun ceza hukuku ve muhakeme hukuku kuralları çerçevesinde ne ölçüde mümkünse, sistemin sağlıklı işlediğinden söz edilebilir. Uygulamadaki ciddi sorunlar, somut olayın özelliklerine göre bazen failin bazen mağdurun lehine sonuçlar doğursa da, her zaman maddi gerçeğe ve adalete işaret etmez. Bu yüzden, olası kast müessesesi kaldırılarak, taksirden kaynaklanan sübjektif sorumluluğun ağırlığına orantılı ceza düzenlemesi yapılmalıdır.

Aşağıda, konuyla ilgili yasal hükümleri TCK m.2 ile korunan "suç ve ceza kanuniliği" ilkesine bağlı olarak inceleyeceğiz.

Bu çerçevede TCK m.21/2 (olası kast) ve m.22/3 (bilinçli taksir) değerlendirildiğinde,

Olası kast, fiilin sonucunun öngörülmesine rağmen "olursa olsun" yaklaşımıyla suçun işlenmesi ve sonucun kabullenilmesini; bilinçli taksir ise, öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceğine duyulan güvenle suçun işlenmesi ve sonucun istenmemesini tanımlar. Hakimin somut olayda bilinçli taksiri belirleyebilmesi için, failin sonucun gerçekleşmeyeceğine dair inancının veya güveninin somut koşullara uyması ve failin olayın koşullarına karşı makul bir bilgisizliğinin kanıtlanması şarttır.

Her iki manevi unsurda ortak nokta, suçun tipik unsurunu oluşturan sonucun öngörülmesidir. Burada, öngörülebilir sonucun öngörülmesinden söz edilir. Öngörülemeyen bir sonuçtan failin sorumluluğu doğmaz. Farklılık ise, bilinçli taksirde öngörülen ve gerçekleşen sonucun istenmemesi; olası kastta ise sonucun istenip istenmemesinden ziyade, failin öngördüğü sonuca ne ölçüde razı olduğunun ayrılmasıdır.

Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki temel ayrım, failin muhtemel sonucu istememesi olsa da, failin bu yöndeki savunması her zaman kabul edilmez. Neticenin gerçekleşmeyeceğine dair sadece şans veya gerçek dışı bir inançla hareket eden failin manevi unsuru, olası kasta dönüşmez. Ancak fail, somut olaydaki unsurlardan ötürü sonucun olmayacağına inanarak veya eylem sırasında göstereceği beceri/çabayla önleyeceğine güvenerek hareket ederse bilinçli taksir oluşur. Bilinçli taksirde, sonucun gerçekleşmeyeceğine dair temelsiz inanç değil, belirli olgular veya olasılıklarla desteklenen bir görüş vardır.

Olası kastta, failin gelecekteki sonuca ilişkin öngörüsü, bilinçli taksire göre daha nettir. Fail, planladığı harekete ve sonuçlarına dair daha fazla bilgiye sahiptir. Bu bağlamda, bilinçli taksirde soyut bir risk öngörülürken; olası kastta, tipikliğin maddi unsurlarına dair somut bilgi ve hareketin haksızlığı gerçekleştireceği yönünde somut tehlike öngörüsü söz konusudur. Yine de somut tehlike içeren her durumda olası kast kabul edilemez; failin sonucun gerçekleşmeyeceğine güvendiğini gösteren unsurlar varsa, bilinçli taksir sonucuna varılabilir.

Olası kast ile bilinçli taksiri tanımlayan ve farklarını belirleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.02.2025 tarihli, 2022/12-223 E. ve 2025/95 K. sayılı kararına göre; “Öngörülen muhtemel sonucun meydana gelmesine duyarsız kalınması olası kastı; öngörülen sonucun istenmemesine rağmen engellenememesi bilinçli taksiri oluşturur. Başka deyişle; fail neticeyi istemese de muhtemel olduğunu bilerek duruma kayıtsız kalıp hareketini sürdürerek muhtemel sonucu kabullenirse olası kast; neticeyi öngörse de becerisine, şansına, deneyimine veya başka bir etkiye güvenerek olmayacağına inanarak, gerektiğinde önlem alarak hareket ederse bilinçli taksir söz konusudur”.

Genel Kurul, olası kast-bilinçli taksir ayrımında somut olayın gerçekleşme biçimini dikkate alarak, failin neticeye kayıtsız kalıp kalmadığına, önüne geçip geçmediğine ve çaba gösterip göstermediğine odaklanır.

Olası kast ile bilinçli taksir ayrımı yapılırken, suça konu eylemin bütünü incelenmeli, somut olayda hangisinin geçerli olduğu tartışılmalıdır. Bu belirlemede yalnızca gerçekleşen sonuca ve ağırlığına bakılamayacağı gibi, icra hareketi ile sonuç arasındaki nedensellik bağıyla da yetinilmemelidir. Neticeye yol açan hareketin kusur ağırlığı, failin niyeti ve fiilin bütüncül değerlendirmesi gereklidir.

Vurgulanmalıdır ki, olası kast için failin amacına ulaşmak uğruna her şeyi göze aldığı tespit edilmelidir. Örneğin, bina inşası amacıyla tüm sonuçları kabullenip diğer unsurları ihmal eden durumda olası kast oluşabilir. Buna karşılık, işyeri veya aile evinde tadilat sırasında binanın yıkılmasına "olursa olsun" diye hareket etmek beklenmez. Olası kast için kabul edilen "olursa olsun" veya umursamazlık, somut özellikler ışığında, öngörülebilir sonuç ile onu istemeyen ama olmayacağına inanan failin kabullenmesi arasındaki ince çizgiden geçer. Bu çizgi, icra ile sonuç arasında kısa zaman aralığı, kurulabilir nedensellik ve şüphesiz failin öngörüp istemediği halde kabullendiği durumdaysa; tedbirsizlik, dikkatsizlik, kurallara ısrarlı uymama veya ağır özensizlik yoluyla sonucun gerçekleştiği, yakın zaman ve nedensellik bağı uygunsa TCK m.21/2 kabul edilebilir. Diğer durumlar ise bilinçli taksir olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak,

Uygulamada olası kast-bilinçli taksir ayrımında kanunilik sorunu ve düzenleme yetersizliği vardır. Çünkü ayrım genellikle sonuca ve cezaya göre yapılır. Örneğin, bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunda cezanın yetersiz kalacağı düşünülerek olası kasta gidilebilir veya olası kastta her ölüm/yaralanma için ayrı ceza ağırlığı nedeniyle bilinçli taksire dönülebilir. Bu şekilde ceza hukukunun ilkeleri esnetilir, kurumlar değiştirilir ve adil sonuç için kurallardan vazgeçilir. Çözüm, taksirin derecelendirilmesiyle her failin kusuruna göre cezalandırılması ve sonuca göre ceza öngören düzenlemelerin yapılmasıdır. Olası kast kaldırılarak, dikkat-özen yükümlülüğüne aykırı davranışların etki gözetilerek değerlendirme ve failin taksir ağırlığına göre cezalandırma benimsenmelidir. Böylece kusur ağırlığına uygun adil sorumluluk sağlanır; kastın olası hali olamayacağından, taksir derecesinde sübjektif kusurda derecelendirme yapılabilir.

0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!

Avukat Melih Başyiğit | Ayrancılar Avukat, İzmir Avukat, Torbalı Avukat

Av. Melih BAŞYİĞİT

Yazar

"Ben Avukat Melih BAŞYİĞİT, 35 yaşındayım ve İzmirliyim. Doğup büyüdüğüm bu güzel şehirde adaletin sesi olmak için yıllardır büyük bir özveriyle çalışıyorum..."

Yorum Yaz

Avukat Melih Başyiğit | Ayrancılar Avukat, İzmir Avukat, Torbalı Avukat